Hekim Mesleki Sorumluluk Poliçeleri nedeniyle, doktorun Sigorta Şirketine doğrudan malpraktis davası açılabilir.
Hekim mesleki sorumluluk poliçesi sebebiyle bu şekilde dava açılabilmesinin hukuksal dayanağı ise Türk Ticaret Kanunu ve Sigorta Genel Şartlarıdır.
Türk Ticaret Kanunu’nun 1478’inci maddesidir. İlgili maddeye göre; “Zarar gören, uğradığı zararın sigorta bedeline kadar olan kısmının tazminini, sigorta sözleşmesi için geçerli zamanaşımı süresi içinde kalmak şartıyla, doğrudan sigortacıdan isteyebilir”.
Ayrıca Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın B.5. maddesinde de aynı şekilde düzenlenmiş olan “Doğrudan Dava Hakkı” maddesi mevcuttur.
Bu durumda gerek Türk Ticaret kanunu gerekse hekim mesleki sorumluluk poliçesi genel şartlarında yer alan paralel düzenlemeden faydalanarak; tıbbi malpraktis sebebiyle zarara uğradığını iddia eden hasta, hekim veya sağlık kurumunu dava etmeden, doğrudan sigorta şirketi aleyhine dava açabilecektir.
Sigorta tekniği açısından; eğer ortada sigortalanan bir menfaat var ise yani bir poliçe mevcut ise, zarar görenin doğrudan ilgili poliçeye başvurarak zararın karşılamasını istemesi sigortanın amaca uygun bir yaklaşım olmakla birlikte “hekim mesleki sorumluluk poliçelerinde” sigortanın konusu gereği uygun olmamalıdır.
Trafik Poliçesi Gibi Değerlendirme Yapılamaz
Bir zarar sigortası türü olan Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının işleyişi diğer poliçe türleri gibi düşünülemez. Örneğin, bir trafik kazası sonucu zarara uğrayan kişinin, kusurlu aracın zorunlu trafik sigortasından zararını talep etmesi halinde ilgili kaza evraklarının incelenerek sigorta şirketince bu zararın ödenmesi uygun bir yaklaşımdır. Ancak bir tıbbi uygulamada malpraktis olduğu iddia edilerek, hekimin sigortacısına başvuru ile ödeme yapılmasını talep etmek aynı ödeme sonucu doğurmayacaktır. Zira malpraktis iddialarını değerlendire bilmek için özel bir bilgiye tıbbi görüşe ihtiyaç vardır.
Hekime Bildirilmeden Malpraktis Davası Açılabilmesinin Sakıncaları:
İdare Hukukundaki temel prensipler açısından:
Bilindiği üzere kamu hastanelerinde görev yapan hekimler 657 sayılı Devlet Memurları Kanuna tabi kamu görevlisidirler. Kamu görevlilerinin mesleki faaliyetini sürdürürken zarar verdiği iddiası ile açılacak davalar İdare mahkemesinde ve İdare’ye karşı (Sağlık Bakanlığı) açılır. Bu husus Anayasa’nın 129/5 maddesinde açıkça belirtilmiştir. Anayasa’nın 40/3 maddesinde belirtildiği üzere; devlet memurunun görevini ifa ederken vermiş olduğu zarar da Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı mevcuttur. Aynı şekilde Üniversite ‘de görev yapan hekimler aleyhine dava doğrudan açılamaz bağlı olduğu ilgili Rektörlük aleyhine açılır. Bu davalar idare hukukun temel prensipleri de göz önünde bulundurularak İdare Mahkemesinde görülür. Yargılamanın devamı sırasında ise İdare mahkemesi veya ilgili idare tarafından dava tıbbi uygulamada yer alan hekime ihbar edilerek müdahil olabilme hakkı tanınır. Bu aşamadan itibaren hekim dilerse davaya katılarak kendi tıbbi uygulaması hakkında açıklamalarda bulunarak savunmasını yapabilir.
Ancak sigorta poliçesindeki “doğrudan dava hakkı” sebebiyle sigorta şirketi aleyhine açılan davalar kamu/üniversite de çalışan hekimin tıbbi uygulaması için Sağlık Bakanlığı/ Üniversite’nin sorumluluğu devreden çıkarılmaktadır.
Bu durum; idare hukuku ve özel hukuk ayrımı ortadan kaldırmakta ayrıca sağlık hizmeti sunumdaki tüm sorumluluğu sigorta poliçeleri üzerinden hekime yüklemektedir.
Sigorta Şirketinin Davayı Takip Şeklinden Kaynaklanan Sakıncalar:
Hekim mesleki sorumluluk poliçesi gereği kendisine doğrudan dava açılan sigorta şirketi açısından ise davanın takibinde ayrıca güçlükler yaşanmaktadır. Savunma yapabilmek için hasta dosyasına eksiksiz olarak ulaşmak gerektiği açıktır. Ayrıca tıbbi bir konuyu içeren iddiaların yanıtlanabilmesi için teknik desteğe veya ilgili hekimin katkısına ihtiyaç vardır. Davaya cevap süresinin 14 gün olduğu ve deliller ibrazı ile tüm savunmanın yasal süresi içinde yapılması gereği düşünüldüğünde, hem sigorta şirketi hem de davadan haberdar olmayan hekim açısından risk oluşturduğu tartışmasızdır.
Sigortalı hekimler, sigorta şirketinin sağlık hukuku alanında yeterli bilgi ve tecrübeye sahip avukat desteği ile malpraktis davasının takip ettiğinden emin olmak isteyecekledir. Sigorta şirketlerinin de hekim mesleki sorumluluk poliçelerindeki hasar taleplerini ve davalarını diğer hasar dosyalarında işleyişten farklı ve titizlikle takip etmesi gerektiği açıktır.
Sonuç olarak;
Konunun başına dönersek; hekimin bilgisi olmadan poliçesi nedeniyle doğrudan sigorta şirketine karşı malpraktis davası açılabilir. Belirttiğimiz sakıncaların önlenmesi ve hekimin savunma hakkının kısıtlanmaması için sigorta poliçesindeki ilgili genel şartın kaldırılması gerekmektedir.
Av. Ayşe Gül Hanyaloğlu
HANYALOĞLU-ACAR HUKUK BÜROSU